Berilyuma bağlı akciğer hastalığı ilk defa 1943 yılında Van Ordstrand tarafından 3 vakada kimyasal pnömoni olarak rapor edilmiştir. Bireylerde hastalık kısa süreli berilyum maruziyetine bağlı gelişimi ve yaygın infiltratlar, ateş, nefes darlığı saptanmıştır. Hastaların ortamdan uzaklaşması ile iyileşme bildirilmiştir. Bu şahısların akciğerlerinde bazı kronik skarlar kalmış, fakat maksimum iyileşme 6 ay sonrasında mümkün olabilmiştir. Daha sonra 1946’da Hardy ve Tabershavv tarafından hastalık kimyasal pnömoni yerine bir çeşit zehirlenme olarak belirtilmiş ve ‘Kronik Berilyum Hastalığı’ (KBH) olarak adlandırılmıştır.
Bunun yanında Berilyum ve bileşiklerine mesleki maruziyet, akciğer kanserlerine bağlı mortaliteyi attırmakta; berilyum metali, oksitleri ve tuzlarının solunum yolu ile alınması ise akciğer tümörlerini oluşturmaktadır. İşçi Sağlığı ve Güvenli İç Tüzüğü’nde berilyum maruziyetine yönelik önlemler başlığı altında genel havalandırma ve aspirasyon sistemi, kişisel koruma (iş elbisesi) ve işyerinde yıkanma, işe alınırken bünyece çok zayıf olanlar ile solunum sistemi hastalığı bulunanların işe alınmaması ve periyodik muayene sırasında. “Solunum sistemi hastalıkları bulunanlar ile zayıfladıkları görülenler”in çalıştıkları işten ayrılması belirtilmiştir. Söz konusu tüzük hükümlerine göre; Türkiye’de izin verilen berilyum eşik değeri 2 miligram/m3 ‘tür. Ancak berilyum için Mesleki Güvenlik ve Sağlık Bakanlığı (Occupational Safety and Health Administration, OSHA) mesleki maruziyet sınırını 2 mikrogram/m3 olarak belirlemiştir.
Hatta bu sınır 1949 yılında Anatomik Enerji Komisyonu tarafından yüksek bulunarak 0,2 pg/m3 olarak değiştirilmiştir.